SAMSUN

İran dan Şok iddia: 'Ayn El-Arap da (Kobani) 12 Türk istihbaratçı ödürüldü'...

İran'ın dini lideri Ali Hamaney'e yakınlığı ile bilinen EhliBeyt Haber Ajansı-ABNA, Kobani ve Musul'da IŞİD'çi sanılarak öldürülen 12 Türk istihbaratçısının isimlerini yayınladı.

ABNA, farklı zamanlarda Kobani ve Irak'ta 12 Türk istihbaratçısı ve özel hareket görevlisinin IŞİD'li sanılarak öldürüldüğünü iddia etti.

ABNA'nın haberine göre, Musul ve Kobani'de IŞİD çeteleri zannedilerek öldürülen Türk istihbaratçılarının isim listesinde, emekli asker MİT görevlisi ve özel hareket timleri var.

MUSUL'DA ÖLDÜRÜLDÜĞÜ İDDİA EDİLEN MİT'ÇİLERİN İSİMLERİ

ABNA, farklı zamanlarda Kobani ve Musul sahasında öldürülen 12 Türk istihbaratçı ve özel harekat görevlisinin isimlerine ulaştıklarını ileri sürerek, haberinde şunları kaydetti:

"Musul rehine olayının olduğu sıcak günlerde gerçekleşen bir saldırıda Irak Ordusuna ait topçu bataryasının (veya tankların) vurduğu bir ev MİT'e ait 'güvenli ev' olarak bilinen ajanların kaldığı bir evdi. Medya Center kaynağı evde bulunan Türk istihbaratçılarının IŞİD militanı gibi giyindikleri için 'yanlışlıkla' Irak Ordusunun hedefi olduğunu bildirdi. Burada öldürülen Türk MİT'ine mensup istihbaratçıların bir kısmı konsolosluk bünyesinde (muhtemelen Kültür Ateşeliği) perde görevler yapıyor görünüyor ama konsolosluğa hiç uğramıyorlardı.

Bu kişilerin isimleri şöyle:

1- İskender Demir

2- Murat Tin

3- Serdar Karaçam (veya Karaçay)

4- Hikmet Y. (üzerinde Muhammed Hammash adına düzenlenmiş bir Ürdün pasaportu da bulundu)

(cesetleri Türkiye tarafından alındı, olayda yaralanan bir başka isim daha olduğu bildirilirken bu isim verilmedi)"


KOBANİ’YE SIZMAYA ÇALIŞIRKEN ÖLDÜRÜLDÜLER

ABNA'nın haberine göre, Kobani'de ise, trenyolu hattından sızarken vurulan bir araçta 5 özel harekat görevlisinin öldürüldüğü iddia edildi.

Haberde Kobanê'ye sızmaya çalışırken öldürüldüğü ileri sürülen MİT ve özel harekat görevlilerine ilişkin şunlar kaydedildi:

"Öldürülen kişilerin üzerlerinde çıkan gereçlerden bu kişilerin Türk istihbaratçısı ve özel harekat görevlisi olduğunun anlaşıldığını fakat ölenlerin IŞİD militanları gibi giyindikleri uzun sakallı ve kısa bıyıklı oldukları görüldü. Ölen istihbaratçılar uydu destekli navigasyon cihazları ve Kobanê'de MİT adına çalışan bazı kişilerin iletişim bilgilerini taşıyorlardı. Bu kişilerin IŞİD militanı değil özel harekat görevlisi olduğu anlaşıldı. Bu kişilerde aynı zamanda IŞİD'in kendi savaşçılarına verdiği kimlik kartlarından çıktı.

Ölen 5 kişiden 4'ünün ismi şöyle:

1- Mustafa Turan

2- Halil İbrahim T.

3- Hızır K.

4- Murat Çolak (kimlik bilgilerinden yola çıkılarak bu kişinin bazı yardım kuruluşlarının kimliğini kullanarak Irak ve Suriye'ye geçtiği belirlenmiş)

(İsmi belirlenemeyen diğer bir ceset sınır bölgesinden giren Türk askerleri tarafından kaçırılmış)

IRAK’TA ÖLDÜRÜLEN 3 KİŞİ

ABHA'nın haberine göre, farklı zamanlarda Irak sahasında girilen çatışmalarda ele geçirilen veya öldürülen 3 kişinin MİT ve askeri istihbarat ile alakası oldukları belirlenmiş. Haberde söz konusu kişilere ilişkin şunlar iddia edildi:

"Bu kişilerin üzerlerinde çıkan bazı adreslerde Türk istihbaratının 'güvenli ev' adresleri veya MİT ile direk bağlantılı kişilerin adres bilgileri veya telefon numaraları çıkmış. Cesetler Türkiye tarafından olayın ertesi günü alınmış.

Bu kişilerin ismi şöyle:

1- Necmettin Tuna (veya Turna )

2- Çağrı Ceyhan (Pilot Üsteğmen, Kocaeli'de bir helikopter kazasında öldüğü söylensede gerçekte Irak sahasında gizli bir görevde öldürülmüş, ailesinin bile gerçeklerden bihaber olduğu söyleniyor)

3-Deniz M."
KAYNAK: ANBA
» Devamını Görmek İçin Tıklayınız «

Nevşehir Ülkü Ocakları Uygur Türkleri İçin İmza Kampanyası Başlattı!

Nevşehir Ülkü Ocakları Başkanlığı tarafından Çin’de Uygur Türklerine karşı uygulanan idam cezalarının durdurulması için imza kampanyası başlatıldı.

- Nevşehir Ülkü Ocakları Başkanlığı tarafından Çin’de Uygur Türklerine karşı uygulanan idam cezalarının durdurulması için imza kampanyası başlatıldı.

Yeni Kayseri Caddesi üzerinde kurulan stantta başlatılan imza kampanyası hakkında konuşan Nevşehir Ülkü Ocakları Başkanı Yahya Leblebici: ‘’Zulme uğrayan Müslüman Türk, olduğunda tüm dünya “lal” olsa, sözde insan hakları havarileri kınamaktan bile aciz kalsa da Uygur Türkleri haklı davalarında asla yalnız değillerdir. Soydaşlarımızın yanında her zaman ve her şartta, her bir neferi engin yürekli ve çelik iradeli olan Ülkü Ocakları vardır. Uygur Türkeri’ne olan desteğimizi somutlaştırmak amacıyla tarafımızdan bir imza kampanyası başlatılmıştır. Bu kampanya kapsamında Ülkü Ocakları’nın tüm il, ilçe, belde ve üniversite teşkilatları görevlendirilmiştir. “300 Uygur Türk’ü, Türkiye’ye Gelsin” başlığı altında tarafımızdan toplanacak olan tüm imzalar, yetkili mercilere gönderilecek ve böylece Türk Milleti’nin soydaşlarına olan desteği Türk Milleti’nin bu konudaki kararlılığı bir kez daha gösterilecektir. Bizde Nevşehir Ülkü Ocakları olarak kampanyamızı başlatmış bulunmaktayız’’ dedi.

Nevşehir Ülkü Ocakları tarafından düzenlenen imza kampanyasının 12 Aralık 2014 Cuma gününe kadar devam edeceği öğrenildi.
» Devamını Görmek İçin Tıklayınız «

Şehit polis için Samsun da resmi tören düzenlendi!

BOĞAZİÇİ Köprüsü çıkışında geçirdiği trafik kazası sonrası şehit olan motorize trafik polisi Samet Keleş için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde resmi tören düzenlendi.

Törenin ardından toprağa verilmek üzere memleketi Samsun’a gönderilen şehidin cenazesinde yakınları ve meslektaşları gözyaşlarına boğuldu.

Trafik polisi Samet Keleş, dün akşam, Boğaziçi Köprüsü çıkışı Mecidiyeköy yönünde geçirdiği trafik kazası sonrası kaldırıldığı hastanede şehit oldu. Şehit için, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde düzenlenen törene İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok, şehidin babası Saffet, annesi Melike Keleş, yakınları ve meslektaşları katıldı.

ANNEYİ TESELLİ EDEN KOMİSER YARDIMCISI GÖZYAŞLARINA BOĞULDU
Yapılan konuşmaların ardından şehidin Türk bayrağına sarılı tabutu arkadaşlarının omuzlarında polis bandosu eşliğinde cenaze aracına konuldu. Bu sırada anne Melike Keleş fenalık geçirdi. Anneyi şehit polisle aynı büroda çalıştığı söylenen bir komiser yardımcı teselli etmemeye çalıştı. Ancak komiser yardımcısı da dayanamayarak gözyaşlarına boğuldu. Samet Keleş’in cenazesi, törenin ardından toprağa verilmek üzere memleketi Samsun’un Çarşamba ilçesine gönderildi.

DHA-Güvenlik - Türkiye-İstanbul / Fatih -
» Devamını Görmek İçin Tıklayınız «

Prof. Dr. Ali İhsan Öbek, Mevlana'nın aslının "Türk olduğunu söylediğini" savundu.

Trakya Üniversitesi (TÜ) Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali İhsan Öbek, Mevlana'nın aslının Türk olduğunu söylediğini savundu.
Öbek, TÜ ve İran'ın İstanbul Başkonsolosluğunca merkez kütüphanede düzenlenen 'Fars Şiiri' konulu panelde bir katılımcının, 'Mevlana'nın Fars şairi şekilde nitelendirilmesi doğru mudur' sorusunu yanıtladı.
Mevlana'nın Türk, Kürt veya Arap olmasının önemi olmadığını belirten Öbek, şöyle konuştu:
'Mesela Türkiye'de şu anda Türk dışında diğer unsurlar mevcut mıdır, vardır. Avrupa'da da Arabistan'da da bu vardır. Mevlana'nın rubailerinde Türklüğüne ait kelimeler vardır. Mevlana aslının Türk olduğunu söylemiş. Şu tartışılır, Mevlana'nın aslen Türk olmadığı iddia edilemez. Rubailerinde ve kaynaklarda bu vardır. Hiçbir İranlı, hiç kimse bu tezi çürütemez lakin şunu söyleyelim Mevlana Türk  olduğu için seviliyor değildir. Mevlana Farsça yazdığı için de seviliyor değildir. Mevlana içerik bakımından Mevlana'dır, üslup bakımından Mevlana'dır.'

-Farsça'nın Türkçe ile benzerliği

Öbek, Farsça'nın Arapça'ya oranla Türkçe'ye daha fazla aşırı benzediğini söyledi.
Türkçe, Arapça ve Farsça'nın hiç bir müşterek lisan ailesine mensup olmadığını belirten Öbek, şöyle devam etti:
'Türkçe, Ural - Altay'dır, Farsça Hint - Avrupa'dır ve Arapça Sabihan'dır. Kültür ve edebiyat dili şekilde Türkler bu dile aşinadırlar. Kurulan ülkelerde bu dil üst bürokrasiyi temsil ettiği için o çağda biliniyordu. Orduda bu dil farklı bir biçimde değerlendirilebilir. Ordu dilinde Farsça'nın bir hakimiyetinin olduğunu söyleyemeyiz. Bu da engin derin Türk politikasının izidir.'
Öbek, Farsça'nın Türkler ve batılılar tarafından şiir dili şekilde estetik bulunduğunu ve pek fazla aşırı şairin de bu dili kullandığını aktardı.
Yazışma ve saray dilinde Farsça'nın Türkler nedeni ile kullanıldığının belirleme edilmesi gerektiğini aktaran Öbek, 'Tarihte böyle balonlarda şişirilmiştir. Tabirimi mazur karşılayın. Karamanoğlu Mehmet Bey'in, Türkçe'yi ilk onun başlattığı gibi. Aslında bu gerçek dışı bir şeydir. Türkçe'nin resmi lisan şekilde ilk kurumsallaştığı ülke bilinçli bir şekilde Osmanlı Devleti'dir' diye konuştu.
Öbek, son zamanlardaki Osmanlıca tartışmalarının lüzumsuz ve beyhude olduğunu öne sürdü.
İran'ın İstanbul Başkonsolosu Mohsen Mortazaeifar ve öğrencilerin katıldığı panelde, Prof. Dr. Kavass Hasanli, Prof. Dr. Recep Duymaz, Prof. Dr. Mehmet Atalay, Prof. Dr. Ali Güleryüz ve Araştırma Görevlisi Serpil Koç Konuksever birer sunum yaptı.
Muhabir: Cihan Demirci
» Devamını Görmek İçin Tıklayınız «

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Klavuz'un İnsan Hakları Gününe İlişkin Basın Açıklaması.

10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle, bugün bir kere daha Dünya Türklüğünün ve mazlumlarının içinde bulundukları ahvâli idrak ediyor ve hatırlatmak istiyoruz.
İnsan hakları, en yalın ifadesiyle, insanın doğuştan iktisap ettiği ve insan olma vasfının doğal sonucu olarak haiz olduğu haklardır. İnsan hakları, bir statüye veya aidiyete bağlı olmadığı gibi, herhangi bir makamın onayına ya da herhangi bir kimsenin bahşetmesine de bağlı değildir. İnsan hakları, yaşama hakkından başlayarak sağlıklı beslenme ve konut hakkından, barış içinde yaşam hakkına uzanan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki, içinde bulunduğumuz an itibariyle, insan hakları kavramının içi boşaltılmış, işlevselliği yok edilmiştir. Başta Türk ve İslam Dünyası olmak üzere Dünya’nın muhtelif yerlerinde, birinci nesil insan hakları olarak tasnif edilmiş hukuk önünde eşitlik, işkence yasağı ve yaşama hakkı gibi en temel haklar dahi hiçe sayılmaktadır.
Çin işgali altındaki 35 milyon Türk’ün yaşadığı Doğu Türkistan, bugün insan hakları ihlallerinin en belirgin yaşandığı coğrafyalardan biridir. Masum insanların herhangi bir adil yargılanmaya tabi olmaksızın idam edilerek yaşam haklarının ellerinden alındığı, insanların inançlarının gereği olan en sade ibadetlerinin bile yasaklandığı, barışçıl gösterilerin dahi şiddet yolu ile bastırılmaya çalışıldığı Doğu Türkistan, Dünya’nın insan hakları sicilinin en bariz yüz karalarından biri olarak karşımızdadır.
Daha 22 yıl önce, 613 Azerbaycan Türk’ünün modern dünyanın gözü önünde katledildiği Hocalı Soykırımı hafızalarımızda tazeliğini korurken, Karabağ’daki Ermeni işgali de halen devam etmektedir. Benzer şekilde Güney Azerbaycan’da da, Türk dili esaret altına alınmış; kadim Türk topraklarında Türkler kendi kültürlerini yaşayamaz ve yaşatamaz hâle gelmiştir. Türk yurdunda Batı Trakya’da Türk kimliğinin inkârı devam etmekte, eğitim ve inanç özgürlüğü konusundaki ayrımcı ve asimilasyoncu politikalar ve vatandaşlıktan çıkarma gibi uygulamalarla Batı Trakya Türklüğü’nün hakları ihlal edilmektedir.
Bugün Irak ve Suriye sınırları içinde yer alan Türkmeneli ise, en hazin manzaraların müşahede edildiği Türk coğrafyaları olarak karşımızda durmaktadır. Türkmenler, evlerinden ve topraklarından koparılmış, aileleri dağıtılmış, açlıkla cebelleş bir hâlde can derdine düşmüşlerdir. Aşağılayıcı muamelelere maruz kalan soydaşlarımız, terör ve başıbozuk çetelerinin insafına terk edilmiş vaziyette, katledilme korkusuyla yaşamaktadırlar. Hayatları tehdit altındaki soydaşlarımızın acı feryadı, maalesef yeterince işitilmemekte, devranın karmaşasında kaybolup gitmektedir.
Türk Dünyası’nda olduğu gibi, İslam dünyasında da evrensel insan hakları kaideleri hiçe sayılmakta, mazlum milletler her devrin ezileni olarak tarih sahnesinde gün doldurmaktadır. Bugün Filistin, Arakan darda, Afrika yüzyıllardır olduğu gibi açlığın ve ölümün pençesindedir. Batılı milletler, temiz çevre hakkı, siyasal temsil gibi üçüncü nesil olarak tasnif edilen hakların mücadelesini verirken; mazlum milletler yaşama haklarını dahi dünya düzeni nezdinde tescil ettirememiştir.
İnsan hakları, günümüzde tüm insanlığın evrensel bir değerler sistemi olarak kabul edilmektedir. Ancak bir takım çevreler, insan hakları savunuculuğu kisvesi altında, Türk Milleti’ni hedef gözeten faaliyetlerini sürdürmekte, milli birliğimizi bozmaya, kardeşliğimizi yıkmaya çalışmaktadırlar. Oysa insan hakları, sadece belirli bazı çevrelerin, siyasal hedeflerine ulaşmak için kullandıkları bir silah olarak kabul edilmemelidir.
Tarihin her devresinde hür yaşama iradesini ortaya koymuş bir milletin fertleri; Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Yunus Emre gibi evrensel bir insan sevgisini benimseyen ve bugünkü anlamıyla bilinmediği dönemlerde dahi “insan hakları” kavramının özde ve öncü savunucuları olan şahsiyetlerin evlatları; tabutluklarda kalmış, tırnakları çekilmiş, 12 Eylül zindanlarında işkenceler görmüş, idam sehpalarına sürülmüş bir davanın neferleri olarak, Dünya Türklüğünün ve diğer mazlumların haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle tüm vicdan sahiplerini, zulme karşı saf tutmaya ve mazlumun yanında yer almaya davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Olcay KILAVUZ
Ülkü Ocakları Genel Başkanı
10 Aralık 2014
» Devamını Görmek İçin Tıklayınız «